ISSN 1301-109X | e-ISSN 2147-8325
TURKISH JOURNAL of IMMUNOLOGY - Turk J Immunol: 10 (3)
Volume: 10  Issue: 3 - 2022
1.Cover

Page I

EDITORIAL
2.Editorial
Günnur DENİZ
Page II

REVIEW ARTICLE
3.Tuberculosis Immunology; the Ambivalence of the Ancient Disease Continues to Amaze
Gönül Aslan, Gamze Yapıcı
doi: 10.4274/tji.galenos.2022.83803  Pages 121 - 133
Tüberkülozun (TB) etiyolojik ajanı olan Mycobacterium tuberculosis (M. tuberculosis), konak hücresi ile binlerce yıl sürmüş karşılıklı evrimi sayesinde, mükemmel çalışan bir immün sistem karşısında bile aktif/latent enfeksiyon oluşturma yeteneğiyle insanlık tarihinin en başarılı patojenlerinden biri olmuştur. Dünya nüfusunun dörtte birinin M. tuberculosis ile enfekte olduğu tahmin edilmekteyken bu popülasyonun sadece %5-15’i yaşam boyunca aktif TB hastalığı geçirmektedir. Bu durumun ana nedeni konak bağışıklığının etkin mekanizmalarıdır. TB basili inhalasyon yolu ile vücuda alındıktan sonra ilk olarak doğal bağışık hücreleri ile karşılaşır. Doğal bağışıklık tarafından elimine edilemeyen basillere karşı edinsel bağışıklık gelişir. M. tuberculosis immün sistemden kaçabilmek için oldukça çeşitli stratejiler geliştirmiştir. Bu stratejiler; patojen tanıma reseptörlerinden kaçış, fagolizozom oluşumunun engellenmesi, apoptoz ve otofajinin inhibisyonu, granülom oluşumu ile bağışıklıktan kaçış, oksidatif stres ve reaktif oksijen ve reaktif azot ara maddelerinin inhibisyonunu kapsamaktadır. M. tuberculosis’in konak bağışıklık fonksiyonunu değiştirme veya modüle etme mekanizmalarının çözülmesi, muhtemelen daha etkili yeni aşıların üretilmesi ve TB’ye karşı immünoterapinin geliştirilmesi için büyük önem taşımaktadır. Bu derlemede M. tuberculosis’e karşı konakçı bağışıklık yanıtı hakkında yeni gelişmeler ve basilin bu yanıttan kaçış mekanizmaları tartışılacaktır.
Mycobacterium tuberculosis (M. tuberculosis), which is the etiological agent of tuberculosis (TB), has become one of the most successful pathogens in human history with its ability to cause active/latent infection even in the face of a perfectly functioning immune system, thanks to its mutual evolution with the host cell over thousands of years. While one-fourth of the world’s population are estimated to be infected by M. tuberculosis, only 5-15% of this population fall ill with active TB disease throughout life. The main reason for this situation is the effective mechanisms of host immunity. After the TB bacillus is taken into the body by inhalation, it first encounters the natural immune cells. Acquired immunity develops against bacilli that cannot be eliminated by natural immunity. M. tuberculosis has developed quite a variety of strategies to evade the immune system. These strategies include escape from pathogen recognition receptors, inhibition of phagolysosome formation, inhibition of apoptosis and autophagy, immune escape with granuloma formation, inhibition of oxidative stress, and reactive oxygen and reactive nitrogen intermediates. Unraveling the mechanisms by which M. tuberculosis alters or modulates host immune function is probably of great importance for the development of more effective new vaccines and immunotherapy against TB. In this review, we aim to reveal new developments about the host immune response against M. tuberculosis and the escape mechanisms of bacillus from this response.

4.The Rationale Behind the Effectiveness of COVID-19 Vaccines and Associated Immunological Mechanisms
Sami El Khatib
doi: 10.4274/tji.galenos.2022.55264  Pages 134 - 148
Aşılamanın temel konsepti, etkili bağışıklık hücreleri, bellek hücreleri ve sitokinlerle donanmış adaptif bir bağışıklık tepkisi oluşturmaya dayanmaktadır. Bu ögeler, bir hümoral ya da hücre aracılı bir tepki oluşturmak için iş birliği yaparlar. Koronavirüs hastalığı-2019 aşılarında, çeşitlendirilmiş olmasına rağmen, Edwards Jenner’ın çalışmasından bu yana hazırlanan önceki aşılarla aynı amaç benimsenmiştir. Spike yüzey proteini (S) ve reseptör bağlanma alanı, nötralize edici antikorların yanı sıra bağlayıcı antikorların salgılandığı ana antijenik belirleyicileri oluşturmuşlardır. mRNA aşılarının benzeri görülmemiş kullanımı, yeni bir aşı üretimi çağının yolunu açan eşsiz bir başlangıcı temsil etmiştir. İlk dozun uygulanmasından hemen sonra orta derecede yardımcı T hücre yanıtı ile antikor sekresyon yeteneği gözlenmiştir. Ayrıca, adenovirüs-shuttle aşılar, çok sayıda antikor aracılı işlevi yürütmeye ve T hücrelerinin bağışıklık tepkilerini aktive etmeye uygun nötralize edici antikorlar da dahil olmak üzere bir poliklonal antikor spektrumu oluşturabilmiştir. Her iki durumda da lenfositlerin aracılık ettiği tepkilerin yanı sıra antikor titreleri de önemli ölçüde yoğunlaşmıştır. Doğuştan gelen unsurların ayrıntılandırılmasına ek olarak inoküle aşılar tarafından bağışıklık tepkilerinin aktivasyon mekanizmalarının deşifre edilmesi, indüklenen bağışıklık korumasının daha iyi bir şekilde çözülmesinin ve viral antijenik özelliklerin sürekli mutasyonel varyasyonunun üstesinden gelen daha etkili bir aşı formülasyonunun yolunu açmalıdır.
The basic concept of vaccination has been based on engendering an adaptive immune response armed with effective immune cells, memory cells, and cytokines. These elements cooperate to mount either a humoral or a cell-mediated response. Coronavirus disease-2019 vaccines, although diversified, adapted the same objective with the previous vaccines prepared since Edward Jenner’s work. The spike surface protein (S) and the receptor binding domain constituted the main antigenic determinants for which the binding antibodies as well as the neutralizing antibodies were secreted. The unprecedented use of mRNA vaccines represented an unmatched breakthrough, which paved the road for a new era of vaccine generation. They showed a substantial ability to elicit antibody secretion with a moderate helper T cell response just after inoculation of the first dose. Besides, the adenoviruses-shuttled vaccines were able to engender a spectrum of polyclonal antibodies including neutralizing antibodies apt to drive a multitude of antibodies-mediated functions and activate T cell immune responses. In either case, the antibody titers as well as lymphocytes-mediated responses were significantly intensified. Deciphering the mechanisms of immune response activation by the inoculated vaccines in addition to the elaboration of innate elements involvement should open the door for a better decryption of the induced immune protection and pave the road for the formulation of a more effective vaccine that surmounts the incessant mutational variation of the viral antigenic attributes.

ORIGINAL RESEARCH
5.Evaluation of the Effects of Interleukin-6, C-reactive Protein and Procalcitonin on the Prognosis of the Disease in Patients with COVID-19
Demet Gür Vural, Büşra Usta, Muhammet Samet Emre Daştan, Yeliz Tanriverdi Çaycı, Kemal Bilgin, Heval Can Bilek, Asuman Birinci
doi: 10.4274/tji.galenos.2022.70298  Pages 149 - 154
Amaç: Şiddetli akut solunum sendromu-koronavirüs-2’nin neden olduğu Koronavirüs hastalığı-2019 (COVID-19) pandemisi tüm dünyada devam etmektedir. Şiddetli COVID-19 hastalarının bazılarında viral kaynaklı hiperenflamasyona sekonder sitokin fırtınası gelişmektedir. Bu çalışmada, COVID-19 hastalarında interlökin-6 (IL-6), prokalsitonin (PCT) ve C-reaktif protein (CRP) düzeylerinin hastalığın şiddeti ile ilişkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya Ocak 2021 ile Mart 2022 tarihleri arasında COVID-19 tanısı konulan 63 hasta dahil edilmiştir. Demografik ve klinik özellikler ile başvuru sırasındaki IL-6, CRP ve PCT düzeyleri hakkında veriler toplanmış, IL-6 düzeyinin mortaliteyi öngörmede tanısal bir değeri olup olmadığını belirlemek için ROC analizi uygulanmıştır. IL-6, CRP ve PCT değerleri Spearman korelasyon analizi ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Mortaliteyi öngörmesi açısından yapılan ROC analizinde IL-6 düzeyinin istatistiksel olarak anlamlı düzeyde mortaliteyi öngördüğü gözlenmiştir (eğri altında kalan alan: 0.708, p=0.004, %95 güven aralığı: 0.583-0.833). IL-6 için >358.3 pg/mL değeri mortalite üzerinde prognostik önem göstermiş; IL-6, CRP ve PCT değerlerinin aralarında yapılan Spearman korelasyon analizinde CRP ve PCT arasında pozitif korelasyon olduğu gözlenmiştir (r=0.474, p=0.001).
Sonuç: IL-6 ve CRP serum seviyeleri, COVID-19 hastalarında hastalık şiddetini etkili bir şekilde değerlendirebilmektedir.
Objective: Coronavirus disease-2019 (COVID-19) pandemic caused by the severe acute respiratory syndrome-coronavirus-2 continues across the world. Some patients with COVID-19 develop cytokine storm secondary to virally driven hyper-inflammation. This study aimed to assess the relationship of interleukin-6 (IL-6), procalsitonin (PCT) and C-reactive protein (CRP) levels with the severity of the disease in patients with COVID-19.
Materials and Methods: This retrospective study included 63 patients diagnosed with COVID-19 from January 2020 to March 2021. Data on demographic characteristics and clinical characteristics with the levels of IL-6, CRP, and PCT on admission were collected. ROC analysis was performed to determine whether interleukin-6 had a diagnostic value in predicting mortality. IL-6, CRP and procalcitonin values were evaluated by the Spearman correlation analysis.
Results: In the ROC analysis performed in terms of predicting mortality, it was observed that IL-6 level predicted mortality at a statistically significant level (area under the curve: 0.708, p=0.004, 95% confidence interval: 0.583-0.833). A value of >358.3 pg/mL for IL-6 showed prognostic significance on mortality. In the Spearman correlation analysis performed between IL-6, CRP and procalcitonin values, a positive correlation was observed between CRP and procalcitonin (r=0.474, p=0.001).
Conclusion: The serum levels of IL-6 and CRP can effectively assess disease severity in patients with COVID-19.

6.Could SARS-CoV-2 Trigger the Formation of Antinuclear Antibodies?
Melek Bilgin, Ese Basbulut, Hatice Sule Baklacioglu, Adem Keskin, Recai Aci
doi: 10.4274/tji.galenos.2022.25238  Pages 155 - 161
Amaç: Şiddetli akut solunum yolu sendromu-koronavirüsü-2 (SARS-CoV-2) enfeksiyonunun hem hastalık hem de hastalık sonrası evrelerde otoimmünite üzerindeki etkisi tam olarak açıklanamamıştır. Nekahet dönemindeki SARS-CoV-2 hastalarında otoimmün antikorların değerlendirilmesi hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu çalışmada, hastalık sonrası koronavirüs hastalığı-2019 (COVID-19) hastalarında otoantikorların varlığını ve tiplerini araştırmak ve bunları SARS-CoV-2 enfeksiyonu öncesi dolaylı immünofloresan (IIF)-antinükleer antikor (ANA) sonuçlarıyla karşılaştırmak amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya SARS-CoV-2 enfeksiyonu öncesi bilinen ve bildirilen ANA test sonuçları olan 24 COVID-19 hastası dahil edilmiştir. Hastaların IIF-ANA, ekstrakte edilebilir nükleer antijen blot ve anti-dsDNA testleri, SARS-CoV-2 enfeksiyonundan üç ve dokuz ay sonra çalışılmıştır.
Bulgular: SARS-CoV-2 enfeksiyonundan üç ay sonra hastaların %41.66’sında pozitif IIF-ANA testi saptanmıştır. Bu sonuçlar enfeksiyon öncesi ANA sonuçlarıyla karşılaştırıldığında üç hastada (%12.5) değişkenlik gözlenmiştir. İlk olgu enfeksiyondan önce kromozomal granüler pozitif ve homojen, enfeksiyondan sonra sitoplazma benekli pozitif saptanmıştır. Ek olarak, Scl-70, DFS70, anti-dsDNA pozitif bulunmuştur. Lupus semptomlarının COVID-19 sonrası tetiklendiği düşünülmektedir. İkinci olguda, enfeksiyondan önce ANA negatif iken, enfeksiyondan üç ay sonra ANA antinükleer membran pozitif (2+) saptanmıştır. Ayrıca, anti-RNP/Sm pozitif tespit edilmiştir. Üçüncü olgu da enfeksiyondan önce ANA negatif, enfeksiyondan üç ay sonra benekli zayıf pozitif ANA olarak tespit edilmiş, ancak otoantikor pozitifliği tespit edilmemiştir.
Sonuç: Sonuç olarak bu veriler SARS-CoV-2 enfeksiyonunun otoimmüniteyi tetikleyebileceği ve otoantikor gelişimi ile ilişkili olabileceği fikrini desteklemektedir.
Objective: The effect of severe acute respiratory syndrome-coronavirus-2 (SARS‑CoV‑2) infection on autoimmunity in both disease and post-disease stages has not been fully explained. There is not enough information about the evaluation of autoimmune antibodies in convalescent SARS-CoV-2 patients. This study aimed to investigate the presence and types of autoantibodies in post-illness coronavirus disease-2019 (COVID-19) patients and to compare them with indirect immunofluorescence assay (IIF)-antinuclear antibody (ANA) results before SARS-CoV-2 infection.
Materials and Methods: Twenty-four COVID-19 patients with known and reported ANA test results prior to SARS-CoV-2 infection were included in this study. Patients’ IIF-ANA, extractable nuclear antigen blot and anti-dsDNA tests were studied three and nine months after SARS-CoV-2 infection.
Results: Three months after SARS-CoV-2 infection, 41.66% of patients had a positive IIF-ANA test. When we compared these results with pre-infection ANA results, 3 patients (12.5%) were variable. The first case was chromosomal granular positive before infection and was found to be homogeneous, and cytoplasm was speckled positive after infection. Additionally, Scl-70, DFS70, and anti-dsDNA were found to be positive. We think that lupus symptoms were triggered after COVID-19. The second case had negative ANA before infection, while the ANA was antinuclear membrane positive (2+) three months after infection. Also, anti-RNP/Sm was detected as positive. The third case had negative ANA before infection, and was detected to have speckled weakly positive ANA three months after infection. However, autoantibody positivity was not detected.
Conclusion: As a result, these data support the idea that SARS-CoV-2 infection may trigger autoimmunity and be associated with the development of autoantibodies.

7.Expression of NLRC4 Inflammasome and Its Correlation with Treponema denticola in Stage III/IV Periodontitis with Type II Diabetes Mellitus
Sumi Priyadarshini, Devapriya Appukuttan, Dhayanand Victor, Santhosh Venkadassalapathy, Vanaja Krishna Naik
doi: 10.4274/tji.galenos.2022.63497  Pages 162 - 169
Amaç: Bu çalışmada, periodontitis (PD) ve Tip 2 Diabetes Mellitus (T2DM) olan bireylerde, kronik enflamasyondaki rollerini anlamak amacıyla NLRC4 inflamasom ekspresyon ve Treponema denticola (T. denticola) seviyeleri ile korelasyonunun değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Toplam elli bir denek dahil edilen çalışma şu şekilde gruplandırılmıştır: Sistemik ve periodontal olarak sağlıklı (PH, n=17), sistemik olarak sağlıklı ancak PD’li (PD, n=17) ve Tip 2 DM ve periodontitisli (PD+T2DM, n=17). Bölgeye özgü sondalama cebi derinliği, klinik ataşman seviyesi, plak indeksi ve gingival indeksi kaydedildikten daha sonra, hastalık durumunu gösteren bölgelerden internal bevel insizyon kullanılarak subgingival plak ve gingival dokusu biyopsisi örnekleri alınmıştır. T. denticola, qPCR kullanılarak ve NLRC4 ekspresyonu ise, immünohistokimya methodu ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: PH kontrolleriyle karşılaştırıldığında, PD-T2DM grubunda NLRC4 ekspresyonu daha anlamlı olmak üzere (p<0.05), PD ve PD+T2DM grubunda NLRC4 inflamasom yoğunluğu ve ekspresyonu anlamlı derecede yüksek saptandı. Her üç grupta da NLRC4 ekspresyonu (ortalama yüzde, yoğunluk) ve T. denticola seviyeleri anlamlı bir pozitif korelasyon gösterdi (p<0.05).
Sonuç: Periodontitisteki subgingival plak, T. denticola seviyeleri, hem T2DM varlığında hem de yokluğunda NLRC4 ekspresyonu ile önemli ölçüde ilişkilidir. NLRC4 aktivasyonu muhtemelen diabetes mellitus ile modifiye periodontitiste hiperenflamatuvar bir durumun oluşmasında rol oynamaktadır.
Objective: To evaluate the expression of NLRC4 inflammasome and correlate with Treponema denticola (T. denticola) levels, so as to comprehend their role in mediating chronic inflammation in individuals with periodontitis (PD) and Type 2 Diabetes Mellitus (T2DM).
Materials and Methods: A total of fifty-one subjects were recruited and grouped as those systemically and periodontally healthy (PH, n=17), those systemically healthy with PD (PD, n=17), and those with T2DM with PD (PD+T2DM, n=17). Site specific probing pocket depth, clinical attachment level, plaque index, and gingival index were recorded. Thereafter, samples of subgingival plaque and gingival tissue taken with biopsy using an internal bevel incision were procured at sites evidencing the disease state. T. denticola was quantified using qPCR, and NLRC4 expression was evaluated with immunohistochemistry.
Results: Compared to the PH controls, significantly higher expression and intensity of NLRC4 inflammasome was observed in the PD and PD with T2DM groups, with a significantly greater expression in the PD+T2DM group (p<0.05). In all three groups, NLRC4 expression (mean percentage, intensity) and T. denticola levels showed a significant positive correlation (p<0.05).
Conclusion: The subgingival plaque, T. denticola levels in PD were significantly related to NLRC4 expression, both in the presence and absence of T2DM. NLRC4 activation possibly plays a role in establishing a hyperinflammatory state in diabetes mellitus modified PD.

8.Evaluating the Effect of a Food-origin Lactobacillus plantarum Strain on Th17 Related Cytokines
Mehri Joghataei, Gholamreza Pouladfar, Fakhri Shahidi, Mehdi Kalani
doi: 10.4274/tji.galenos.2022.54154  Pages 170 - 178
Amaç: Bu çalışmada, yabani bir Lactobacillus plantarum (PL4) suşunun, interlökin (IL)-10 ve IL-17A, IL-17F, IL-21 ve IL-22 dahil olmak üzere T helper (Th) 17 ile ilişkili sitokinlerin üretimi üzerindeki etkisini, standart bir probiyotik suş olan Lactobacillus plantarum ile karşılaştırarak değerlendirmesi amaçlanmıştır. PL4, Lighvan peynirinden izole edilmiş ve probiyotik potansiyeli daha önce kanıtlanmıştır. İmmün düzenleyici aktiviteye sahip probiyotikler, patogenezde yer alan ve bazı hastalıkların daha kötü bir sonucu ile ilişkilendirilen Th17 hücreleri ve IL-17 ile ilgili yolaklar durumunda etkili olabilmekte ve bu düzenleyici etkiler, farklı bakteri hücre maddelerinden kaynaklanabilmektedir.
Gereç ve Yöntem: Periferik kan mononükleer hücreleri (PBMC), suşların immünomodülatör etkilerini belirlemek için, insan anti-CD3/CD28 T hücre aktivatör boncukları olan ve olmayan her iki suşun hücre debrisi ve hücre ekstraktı ile muamele edildi. Kültür süpernatanlarında sitokinlerin miktarları belirlendi.
Bulgular: Bakteriyel hücre debris ve ekstraktı, Th17 ile ilgili sitokinler üzerinde hiçbir uyarıcı veya baskılayıcı etki göstermedi ve sadece her iki suşun debrisi IL-10 üretimini anlamlı ölçüde artırdı. Bakteriyel hücre debrisi veya ekstraktı ile ön işleme tabi tutulan PBMC, anti-CD3/CD28 boncukları ile uyarıldığında, her iki suş da IL-17F seviyelerini azalttı. PL4 ekstraktı, IL-21 ve IL-17A seviyelerini azaltmasının tersine PL4 ekstrat debrisi bu sitokinleri artırdı.
Sonuç: PL4 ekstraktı ile ön muamele, uyarılmış PBMC’lerde daha düşük IL-17A, IL-17F, IL-21 ve IL-10 seviyelerine neden olmuştur, bu bulgular bu suşun anti-enflamatuvar potansiyelini göstermektedir. Suşların etkileri arasındaki önemli farklılıklar, immünomodülatör özelliklerinin suş bağımlılığını doğrulamaktadır.
Objective: This study aimed to assess the impact of a wild strain of Lactobacillus plantarum (PL4) on the production of IL-10 and T helper (Th) 17 related cytokines, including interleukin (IL)-17A, IL-17F, IL-21, and IL-22, compared to a standard probiotic strain, Lactobacillus plantarum. PL4 was isolated from Lighvan cheese and its probiotic potential was proved before. Probiotics with immune regulatory activity might be effective in the case of Th17 cells and IL-17-related pathways, which are involved in the pathogenesis and are associated with a worse result of some diseases. These regulatory effects might be arising from different bacterial cell substances.
Materials and Methods: Peripheral blood mononuclear cells (PBMC) were treated with cell debris and cell extract of both strains with and without human anti-CD3/CD28 T-cell activator beads in order to determine immunomodulatory effects of the strains. A number of cytokines were assessed.
Results: Bacterial cell debris and extract had no stimulatory or suppressive effects on the Th17 related cytokines and only the debris of both strains increased IL-10 production significantly. When PBMC pretreated with bacterial cell debris or extracts was stimulated with anti-CD3/CD28 beads, both strains down-regulated IL-17F. PL4 extract could decrease IL-21 and IL-17A but conversely, its debris increased these cytokines.
Conclusion: Pretreatment with PL4 extract induced lower levels of IL-17A, IL-17F, IL-21 and IL-10 in stimulated PBMCs, implying an antiinflammatory potential of this strain. Significant differences among the effects of the strains confirmed strain dependency of their immunomodulatory properties.

OTHER
9.2022 Referee Index

Page E1
Abstract |Full Text PDF

10.2022 Author Index

Page E2
Abstract |Full Text PDF

11.2022 Subject Index

Page E3
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale